29 Haziran 2012 Cuma

Bir Dinsizin Öyküsü

   Hiçbir tanrıya, dine, peygambere ve kutsal kitaba inanmıyordu. Din adına söylenen her söz ve ritüel onu rahatsız ediyordu. Halbuki yaşadığı toplumun çoğunun inandığını söylediği bir dinin peygamberinin adını taşıyordu. Dindar bir ailede büyümüştü. Hayat onu zamanla bu hale getirmişti. 

   Kendini çoğu zaman arafta hissediyordu. Dindar ailesi ve adı ile yaşamak istediği dinlerden uzak hayat arasında sıkışıp kalmıştı adeta. Ne kadar yaşam tarzını değiştirmeye çalışırsa çalışsın kayda değer bir mesafe kat edemiyordu. Önce para kazanması gerektiğini düşünüyordu. Kendi ayakları üzerinde durmalıydı. Bir asalak misali ailesine bağlı olmamalıydı. Daha sonra da adını değiştirmek istiyordu. İstediği gibi bir hayat yaşayabilmesi için bunlar şarttı. Bunu anlaması yıllarını almıştı. 

   İstediği gibi bir hayat yaşayabilecek miydi bilmiyordu ama hayatını buna adamıştı. Hayatının bir bölümünü boşlukta geçirmiş ve yaşam amacını aramıştı. En sonunda bulmuştu. Bu onu hayata bağlıyordu. Nasıl bir hayat yaşamak istediğine dair ayrıntılı bir şeyler yoktu kafasında ama ana hatlarıyla belliydi. İstediği bazı şeyler diğer insanlarınki gibiydi. Ev araba gibi sıradan şeyler mesela... Çok da fazla bir şey istemiyordu. Zengin olma hayallerini bırakalı çok olmuştu. Artık kendisini daha iyi tanıyordu. Büyük işler başarabilecek birisi olduğunu düşünmüyordu eskisi gibi. Hedeflerini küçülttü bu yüzden... 

   Din adına insanların yaptıkları onu dinsiz yapmıştı. Dinin insanların beynini uyuşturan bir afyon olduğuna inanıyordu. Ailesine ve dindar insanlara karşı içinde, yüreğinin derinliklerinde bir öfke besliyordu. Bu duygudan her ne kadar kurtulmaya çalışırsa çalışsın bir türlü kurtulamıyordu. Hep aynı düşünceler ve öfkeleri hissediyordu. Arzu ettiği gibi bir hayat yaşayamadığı için tanrıları ve ailesini suçluyordu. Kaderine lanet okuyordu. İsyankar olmuştu tanrılara karşı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder